Ana içeriğe atla

Neden Türkiye ve Rusya Avrupa'nın parçası olamadı?

Ünlü Forbes dergisinin Rusya versiyonunda Türkiye mercek altına alındı ve Rusya ile “paralel tarihi”ne ilişkin önemli saptamalarda bulunuldu. Fyodor Lukyanov imzalı, “İki yabancı ve bir AB” başlıklı yazıda, “Değişik noktalardan çıkan Türkiye ve Rusya bir ara büyük devlet statüsünü yeniden yaratmak veya güçlendirmek olan finişe ulaştılar. Aradaki fark ise şöyle: Ankara ülkenin yenilenmesi için reel çabalar sarfederek yükselişteyken, Moskova ise yakın geçmişteki yenilgiyi bir türlü hazmedemeyecek gibi” deniyor. Bu önemli yazının tamamını TürkRus.Com okurları için çevirdik:

İki yabancı ve bir AB

Neden Türkiye ve Rusya Avrupa’nın birer parçası olamadı

Fyodor Lukyanov

Eski Dünya’da ezelden beri Avrupa’ya dahil olup olmadıklarını tartışan iki ülke var — Rusya ve Türkiye. Soğuk savaş döneminin sona ermesinden sonra ‘Avrupa’ tarihi kültürel bir anlamdan çıkarak Avrupa Birliği ile aynı anlama gelen normatif-hukuksal bir yapıya dönüştü sanılabilir. Şu ya da bu devletin AB üyeliği kriterlerine uygun olup olmadıkları tıpkı ‘Avrupalı’ olmanın ölçüsüymüş gibi algılanır oldu. İşte bu noktada Rusya ve Türkiye arasında hep prensipte bir fark vardı.

AB üyeliği düşüncesinin demokratikleşme eğiliminin ilk ortaya çıktığı dönemlerde doğduğu Moskova’dan farklı olarak Ankara, bu hedefi koyalı çok oldu. 1923 yılında Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkıntıları üzerine kurulan Kemalist Türkiye’nin tüm ideolojisi geçmişten vazgeçme ve batı toplumuna doğru yönelme şeklinde kuruldu. Avrupa kıyafetleri giymek de dahil zorlamalı bir şekilde modernizasyonun, imparatorluğun çok etnik yapılı modelinden milliyetçiliğe geçişin, dinin devletten kesin bir şekilde ayırılmasının nedenleri işte burada yatıyor. NATO, daha sonra AET gibi Avrupa’lı kuruluşlara giriş doğal olarak kabul edilmişti. Ancak SSCB karşıtlığı NATO kapılarını aralarken Avrupa’ya entegrasyon süreci uzadı. 1963 yılında ‘ortak üye ülke’ statüsü verilerek Türkiye’ye bir ümit kapısı açıldı, ancak bunun üzerinde neredeyse yarım yüzyıl geçti.

20. yy sonuna kadar gecikmenin nedenleri konusunda soru dahi sorulmadı: Ordu Türkiye’de kimseden izin almadan politikaya karışmakta, Kürtlerin hakları çiğnenmekteydi. Durum 2002 yılında Recep Tayip Erdoğan’ın başkanlığını yaptığı Adalet ve Kalkınma Partisi’nin iktidara gelmesi ile değişmeye başladı. Hükümet kararlı bir şekilde Avrupa örnek alınarak reformlara girişti, demokratik kurumları güçlendirmeye başladı. Ancak devlet ne kadar demokratikleşirse, laik yapısı da o kadar belirsiz hale gelmekteydi, ordu ise bu düzenin garantisi olarak durmakta. Müslüman bir ülke şeklindeki Türkiye’nin politik kimliği giderek daha ön plana çıkmaya başlıyor, tüm hukuksal tartışmalar birden kültürel-tarihsel platforma doğru kaymaya başladı. Kimse yüksek sesle dile getirmese de “Eski Dünya” Avrupa böyle büyük bir Müslüman devleti dini farklılıklar nedeniyle kabullenmeye hazır değil.

“Süperliberal” Hollanda ve Danimarka da dahil giderek artan müslüman göçmenleri reddetme eğilimi seçimlerde daha bir net şekilde ortaya çıkmaya başladı. Küreselleşme kasırgası geleneksel temelleri sarsıyor, şaşkınlık içindeki insanlar kendilerine özgülüğü muhafaza etmek için sarılacak bir dal arıyorlar. 19. yy’ın başında varsayımsal olsa bile Ankara’nın AB üyeliğine herkesten fazla Viyana karşı çıkıyordu. Türk-Osmanlıların 1653 yılındaki kuşatmaları hala hafızalardaydı çünkü. Milletler modernizm sonrası dönemde dayanacak temeli kendi tarihlerinde arama eğilimindeler. Bu Avrupa için çok tehlikeli, çünkü tüm ‘Avrupa entegrasyonu’ deneyi, yüzyıllardır savaşlara çanak tutan alışıldık ilişkiler sisteminden uzaklaşma esasına dayanmakta.

Atatürk’ün Türkiye Cumhuriyeti esasında eski ‘Osmanlılığın’ reddedilmesi olsa da birleşik Avrupa’da kendisini beklemediklerine ve NATO’nun kaderinin açıklığa kavuşmayacağına emin olmaya başlayan Ankara hızlı bir şekilde bir zamanlar Osmanlı İmparatorluğu’nun oynadığı role doğru adımlar atmaya başladı. Yani, çıkarları Balkanlar ve Kafkas’tan Yakın Doğu’ya ve Orta Asya’ya kadar uzanan müstakil bölgesel bir güç olma. Bu ise Türkiye’nin toplayıcı ‘Batı’nın bir parçası olmaktan çıkacağı anlamına geliyor, sonuçlarını kestirmek ise şu anda oldukça zor.

Ya Rusya’ya gelince? Rusya’nın Avrupa kültürüne dahil olduğunu ispatlaması gerekiyor. Diğer yandan Moskova hiç bir zaman boyun eğme anlamına gelen entegrasyona hazır olmadı, kendini hep merkez olarak gördü, entegre edilecek bir obje olarak değil. Osmanlı İmparatorluğu’nun 20 yy başlarında çökmesi Türkiye’ye büyük çaba sarfederek milli devlet olmaktan başka bir çıkar yol bırakmamıştı. Rusya ise 1991’deki yıkımı yaşadıktan sonra bile imparatorluk bilincinde çok milletli bir yapı olmayı sürdürüyor. Bugün, Sovyetler sonrası alanda önde gelen Dünya oyuncularının gittikçe artan zorlukları paralelinde ‘sahipsiz’ kalan genel durum, Moskova’yı eski toprakları keyifsiz işlere çekmeye itiyor.

Değişik noktalardan hareket başlayan Türkiye ve Rusya bir ara finişe ulaştılar – büyük devlet statüsünü yeniden yaratmak veya güçlendirmek. Aradaki fark ise şöyle: Ankara ülkenin yenilenmesi için reel çabalar sarfederek yükselişteyken, Moskova ise yakın geçmişteki yenilgiyi bir türlü hazmedemeyecek gibi, ki bu durum mevcut potansiyelin rasyonel bir şekilde değerlendirilmesine imkan vermiyor.

Yazar — ‘Küresel politikada Rusya’ dergisi baş redaktörü.

Çeviren: Metin UÇAR

23.7.2010

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Moskova metro harita sı

Moskova metro harıtasının en son hali. Metro isimleri hem Rusça hemde ingilizcedir. Yakında Türkçesinide upload edecegim. ve moskova şehir haritası ve moskova yollarının birebir olarak hazırlanmış hali. Moskova Metro Haritası 1 indirmek için tıkla moscow metro map 1 download free Moskova Metro Haritası 2 indirmek için tıkla moscow metro map 2 download free https://swordbros.com/moskova-metro-haritasi-2021/

извините.

Rusya'da halkın "yabancılara" bakışı: Türklere antipati yüzde 100 değişmiş!

Rusyaya geldigim 2008 de gordum ki Turkiyeye antipati yukseliyor, bende antipati toplayan tum arkadaslari Turkiyeye yolladim ))) Sonra %1 lik bir kesimle yuzyuze goruserek oranin %100 degistirtim ))) Iste 2 yilda neler degistirdim ))) Katkisi olan arkadasalarada tesekkur ederim ))) Rusya çapında yapılan bir ankette halka, hangi etnik kökenden olanları sempatik, hangilerini antipatik budukları ve bunu neyle açıkladıkları soruldu. Tahmin edildiği gibi Kafkas kökenliler antipati listesinin başında. Beş yıl öncesine göre Türklere bakış da değişmiş. İşte ankete verilen cevaplar: VTsİOM tarafından ülke çapında 1600 kişi ile görüşülerek yapılan ankete göre, “Hangi milliyetten olanlara sempatiniz fazla?” sorusuna verilen cevaplar şöyle. İlk oran bugünü, ikinci oran 2005’teki cevabı ifade ediyor: Ruslar - % 36 – 33 Belaruslar - % 10 – 12 Ukraynalılar - % 9 – 12 Avrupalılar - % 9 – 12 Slav halkları - % 8 – 2 Kafkasyalılar - % 1- 4 Orta Asyalılar - % 0 – 2 Tatarlar - % 2 – 4 A